top of page

Ayrılamama Sorunsalı


"Ayrılırsam buna dayanamaz."

"Hala yapabileceğim bir şeyler var mı?"

"Biraz daha beklesem düzelir mi?"

"Ben ona bunu yapamam."

"Bu kadar emek verdim, boşa gitmemeli."

"Benim hakkımda ne düşünecek."

"Benden sonra ya hemen başka biriyle birlikte olursa?"

"Birisini benden daha çok severse?"

"İnsanlar ne düşünecek?"

"Ayrılırsam yalnız kalırım."

"Tek başıma kalmaktansa, problemli bir ilişkim olsun daha iyi."

Eğer, sizin için pek de iyi gitmeyen ve hatta sağlıksız olduğunu düşündüğünüz ilişkilerden bile, yukarıdakilere benzer düşünceler sebebiyle bir türlü çıkamıyorsanız, ilişkilerin bitebilen doğasına yönelik bir hassasiyetinizin olduğu söylenebilir.

İlişkilere başlama ve ilişkileri sürdürme konusunda yaşadığımız sıkıntıların yanında, belki de bizi en çok zorlayan durumlardan birisi de ayrılık kararı aşamasıdır.

Ayrılmak için çok geçerli sebeplerimiz olsa dahi, kimi zaman kendimize sürekli bahaneler bulur ve ayrılık kararımızı bir türlü netleştiremeyiz.

"Şu an buna hazır değilim." gerekçesinin yanına bir de "Şu an O buna hazır değil." bahanesini ekleyebiliriz. Hal böyle olunca kendimize ve birlikte olduğumuz kişiye yönelik sıraladığımız bahanelerin ardı arkası kesilmemekte ve biz aslında yaşam kalitemizi giderek düşürmekte olan bir ilişkinin içerisinde sıkışıp kalmaktayız.

Buradaki çelişki, ilişkimize dair dilimizden düşürmediğimiz yakınmalarımız.

Peki, hem eşimize, hem de ilişkinin kendisine oldukça eleştirel yaklaşıyorken ve "Artık dayanamıyorum." tarzı cümleleri günlük hayatımızın bir parçası haline getirmişken neden ayrılamıyoruz? Bir ilişkiyi sonlandırma konusunda bizi en çok zorlayan şeyler neler?

İlk olarak ayrılık sonrası kendimize dair korkularımıza bir göz atalım.

  • İlk korkumuz başarısızlık.

İlişkiyi ayakta tutmak için elimizden geleni yapmışızdır ancak hala bu konuda bazı şüphelerimiz vardır. "Hala yapabileceğim bir şeyler var mı?" sorusuna gönül rahatlığıyla "Hayır, elimden gelen her şeyi yaptım." cevabını vermek bizim için çok zordur.

İlişkinin sona gelmiş olmasını, artık yürümüyor olmasını kabullenemeyiz çünkü biz "ilişkileri iyi yürütebilen biri" olmalıyızdır. Ayrılık sonrası dışarıdan nasıl bir imaj sergileyeceğimize çok fazla takılırız ve biten ilişkilerimizin bir sonraki ilişkimiz için "kötü referans" olacağı düşüncesine kapılırız. İnsanları ilişkinin "aslında bizim yüzümüzden bitmediğine" ikna etmeye çalışırız.

Bunun bir diğer versiyonu da ilişkinin "batmış" olmasını kabullenememe halidir. Kumarda kaybedilen parayı kazanma umuduyla her defasında daha büyük kayıplara uğramak gibi ilişkiye yatırdığımız maddi manevi her ne varsa, aklımızda hepsini sıralar bir vaziyette buluruz kendimizi. İlişkide geçirdiğimiz 5 yılı "heba etmeme" çabasıyla bir 5 yıl daha vakit öldürmemiz ve er ya da geç kaçınılmaz sonla karşılaşmamız yüksek ihtimaldir.

  • İkinci olarak, yalnız kalma korkusunu ele alabiliriz.

Eğer etrafımızdaki insanlar bizi "her daim ilişki içerisinde olan biri" olarak tanımlıyorsa, bu korkuya kapılmamız yüksek ihtimaldir. Tek başına kalma konusunda sıkıntı yaşıyorsak, içinde bulunduğumuz ilişki bizi oldukça yıpratsa bile, o ilişkiyi sonlandırmaya cesaret edemeyiz. İhtiyaçlarımızın karşılanmadığı ve sürekli çatışmanın yaşandığı bir ilişki bile, bize yalnız kalma düşüncesinden daha cazip gelir.

Çoğu zaman diğer bir ilişkiyi garantiye almadıkça bu yıpratıcı ilişkiden çıkamayız. Bizim için ilişkinin niteliğinden çok, sadece "bir ilişki içerisinde olmak" önemli hale gelir.

Sonuç olarak, kendimizi sürekli ilişki içerisinde olan ve sürekli bu içinde bulunduğumuz ilişkilerden yakınan bir halde bulabiliriz.

  • Ayrılma konusunda bizi zora sokan üçüncü faktör ise, adaptasyon problemidir.

Eğer rutinden hoşlanan ve rutinin dışına çıkıldığında kaygılanan, huzursuz olan biriysek, ilişkinin bitiminden sonraki adaptasyon süreci gözümüzü korkutur.

Rutinin bozulması, yeni bir düzen kurma telaşı, eski sosyal çevrenin bir şekilde farklılaşması gibi etmenler bizim ayrılık kararı konusunda şüpheye düşmemize ve "Aslında iyiyiz ya." yanılsamasına kapılmamıza sebep olabilmektedir.

Sırf alışılmışın ve konfor alanımızın dışına çıkmamak için kendimize "neden ayrılmamamız gerektiğine dair" bahaneler yaratırız. Bu bahanelere inanırız da. Ancak bu inancımızın sarsıldığı nokta, rutine biraz daha fazla alışmış olmanın bir getirisi olarak, bizim için daha yaralayıcı olacaktır.

  • İnsanların bizim hakkımızda ne düşündüklerini kontrol etme çabası ise bir diğer faktör olarak gösterilebilir.

İnsanların bizimle ilgili olumsuz bir yargıya kapılma ihtimali, bizi çok fazla tedirgin ediyorsa, insanların her daim bizimle ilgili olumlu şeyler düşünmesi ve kim olursa olsun herkesin bizi iyi hatırlaması, bizim için çok önemliyse, ilişkileri bitirebilmek bizim için oldukça zordur. Çünkü ayrılacağımız kişinin bizimle ilgili olumlu düşüncelerinin değişmesini asla istemeyiz. O kişi bizim için artık çok da önemli olmasa dahi, onun bize bakışının her zaman olumlu olmasını isteriz ve bunun için çaba gösteririz. Çelişkili bir şekilde bizi gerçekten çok sevdiğine inandığımız sevgililerimizden ayrılmamız daha kolay olabilmektedir. Çünkü onların sevgisinin devamlılığına inanırız, bu bize güven verir.

Ayrılacağımız kişi dışında, çevrenin bizimle ilgili ne düşündüğü de oldukça önemlidir. İlişkinin bitme sebebi doğrultusunda hep bize hak verilsin isteriz. Kendimize taraftar ararız, birilerinin bize "Ayrılmakla en doğru olanı yaptın" demesini bekleriz, buna ihtiyaç duyarız. Ayrıldığımız kişiyi ne derece üzdüğümüz çok da dillendirilmesin isteriz. Bencil görünmekten korkarız.

  • Daha iyisini bulamama korkusu ise ilişkiyi bitirebilme konusunda karşımıza çıkan bir diğer engeldir.

Ayrılık nedenlerini oldukça kişiselleştirip, kendi başarımıza, güzelliğimize, ne derece yeterli bir eş olduğumuza atfedebiliriz. İlişkideki bütün sıkıntının yükünü omuzlarımıza alırız ve eğer bu ilişkiyi elimizden kaçırırsak bir daha hiçbir ilişkide tutunamayacağımız inancına kapılabiliriz. Bu eksiklik ve kusurluluk duygusundan kaçınmak için de ayrılığı erteleriz.

Bunun bir diğer görünümü de ilişki yürütmekte başarısız olduğumuz hissi sebebiyle, ilişkilerde bir kadın veya erkek olarak kendimize güvenimizin sarsılması durumudur. İlişki içerisinde kalarak, öncelikle bu duygumuzu telafi etmeye ve kendimize, ne derece yeterli bir eş olduğumuzu kanıtlamaya çabalarız. Ancak kendimizden tatmin olmamız oldukça uzun zaman alabilir.

Peki, ayrılma kararımızı zorlaştıran faktörlerden eşimize dair olanlar neler?

  • En sık karşılaşılan durumlardan bir tanesi vicdan rahatlatma çabasıdır.

Eşimizin ayrılığa dayanamayacağını ve hatta ayrılık sinyalleri aldığı her an panik yaptığını, bizi ne kadar sevdiğini ifade etme girişiminde bulunduğunu gözlemliyor olabiliriz. Böyle bir durumda ilişkiyi en az hasarla bitirme çabası içerisine girebiliriz.

Kendi ihtiyaçlarımıza rağmen, ayrılmak için en doğru zamanı kollamaya çalışır ve eşimizin üzülmemesi için ilişkiyi sürdürmeye devam ederiz. Ancak ilişkiye dair isteksizliğimizin belki de biz farkında bile olmadan davranışlarımıza yansıması ve kendimizi iki taraflı bir mutsuzluk içerisinde ilişkiyi yürütmeye çalışırken bulmamız yüksek ihtimaldir.

Bunun diğer bir görünümü de bizim cesaret edemediğimiz ayrılık kararını karşı tarafın alması için bilinçli bir şekilde çabalamak ve ilişkiyi karşılıklı olarak zora sokmaktır. İlişkiyi sonlandırmak isteyen ve buna cesaret edemeyen biz olduğumuz halde, istemediğimiz bir ilişkide kalmamızın cezasını eşimize çektirmeye çalışırız. Temelde eşimizin üzülmesinden kaçınmayla başlayan süreç, aslında onu çok daha fazla yıpratacak ve yaralayacak bir şekilde sonlanmaktadır.

Neler Yapabiliriz?

  • İlk aşama farkındalık.

Hangi alanlarda kontrolümüzün olmadığını iyi ayırt etmemiz gerekmektedir. İlişkiyi sonlandırırken, karşımızdaki kişiye hassas yaklaşmak ve açıklayıcı olmak önemli ancak karşımızdaki kişinin acısını sıfırlamaya çalışmak imkansıza yakın bir durumdur.

  • Kendimize "Eğer o benden ayrılmak isteseydi?" sorusunu sorabiliriz. Bu soruya vereceğimiz cevap, o ilişkide kalmak için kendimize sunduğumuz bahanelerin geçerliliğini tekrar düşünmemizi sağlayabilir.

  • Fedakarlığımızın kökenini sorgulayabiliriz. Gerçekten eşimizin üzülmesini istememekten kaynaklı bir durum mu yaşıyoruz yoksa çevremizin bizi "bencil, duyarsız" biri olarak etiketlemesinden mi korkuyoruz?

Toplumun fedakarlığı pekiştiren bir yanı vardır. Ancak bu fedakarlık, eğer kendimize vicdansızlık yapmamıza neden oluyorsa, orada tehlike çanları çalıyor demektir. Bu noktada bir durup, kendimizi hangi ihtiyaçlarımızdan mahrum bıraktığımızı incelememiz gerekmektedir.

  • Karşı tarafın vereceği tepkiden çekinip ayrılık kararımızı netleştirmeyi erteliyor olabiliriz. Aslında böyle bir durumda, ayrılmak istediğimizi söyleme konusunda eşimizin vereceği öfke vs. tarzı tepkilere yönelik duyduğumuz korku, ayrılma kararımızda ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir.

  • Genellemelerimizi inceleyebiliriz. Kendimizi "ilişkileri yürütemeyen biri" olarak etiketlemek bizim için neden bu kadar kolay? Çevremizdeki insanların ilişkimizin bittiğini öğrendiklerinde akıllarından nelerin geçeceğini düşünüyoruz? Bu düşünceler ne kadar gerçekçi?

  • Bazen "sevgili" rolüne çok fazla bağlanıyoruz ve "iyi bir sevgili, eş" olmak bizim kimliğimiz haline gelebiliyor. Böyle durumlarda ilişkinin bitmek üzere olması bizi dehşete düşürebilir, çünkü ilişkinin bitimiyle birlikte kimliğimizden de ayrılmış oluruz. Bunun için ilişkide olmakla ve bekar olmakla ilgili düşüncelerimizi bir incelemekte fayda var.

  • Belki de hem karşımızdaki kişi hem de kendimiz için acısız bir ayrılık arıyoruzdur. İlişkinin bitmesi gerektiğini farkında olduğumuz halde ayrılık sonrası düşeceğimiz boşluk, yalnızlığı tolere etme çabası gözümüzü korkutuyordur. Bu acıyı sıfırlamanın oldukça zor olduğundan bahsetmiştik. Öyleyse yapılması gereken, ayrılık sonrası yaşanılacak acıyı kabullenip, sorumluluk almaktır.

  • Asıl önemli olan nokta, ayrılık kararımızın doğru bir karar olup olmadığından emin olamama halidir. Eğer aklımızda hala soru işaretleri varsa, yukarıda sıralanan maddeler geçerliğini yitirecektir. Bizim öncelikli olarak netliğe ihtiyacımız var. Bu netliğe biraz yaklaştığımızı hissettiğimiz anda ise mükemmeliyetçi tavrımızdan biraz sıyrılarak risk almamız gerekmektedir.

İçimize sinen bir karar aldığımızda, buna sadık kalmak, süreci atlatmamızda bize yardımcı olacaktır.

Peki, bir ilişkinin artık bitmesi gerektiğini nasıl anlarız?

  • Tek başımıza olduğumuzdan daha mutsuz bir haldeysek,

  • Karşılıklı sözler tutulmuyorsa,

  • İki taraf için de ihtiyaçların kronik olarak karşılanmaması söz konusuysa,

  • Sırf yalnız kalma korkusuyla ilişkimize tutunduğumuzu hissediyorsak,

  • Kendimize yönelik algımız giderek olumsuz bir hal alıyorsa,

  • Sevgi ve istek motivasyonlarından çok, ilişkide sorumluluk duygumuz daha baskın bir hale gelmeye başladıysa,

  • Karşılıklı beklentilerimiz birbirine oldukça zıtsa ve bu beklentiler rutin tartışmalara yol açıyorsa,

İlişkiyi sonlandırmanın bize nasıl bir hayat sunacağı üzerine düşünmeye başlayabiliriz. İlişkiye devam ettiğimiz takdirde ve ilişkiyi sonlandırdığımız takdirde, 5 yıl sonra kendimizi nerede, nasıl bir hayat içerisinde gördüğümüzü hayal edebilir ve iki senaryo arasındaki farklılıkları değerlendirebiliriz.

Asıl nokta, tek başımıza kalmaktansa, bizi yıprattığı halde neden bir ilişkiye tutunmanın bize daha cazip geldiğini sorgulamaktır. Belki de artık bize zararı dokunmaya başladığını fark ettiğimiz bir ilişkiyi ayakta tutmak adına gösterdiğimiz çabayı, yalnızlığımızı daha nitelikli bir hale getirmek için gösterebiliriz.

 

Bir sonraki yazı "Kıskançlığa Dair"

  • Grey Twitter Icon
bottom of page