top of page

Bir Duygunun Yokluğunu İstemek

Yaşadığın sıkıntı, sorun belki bir “ayrılık”, belki bir “kayıp”, adına her ne dersen de, hala orada duruyorken, kaybettiğin şeyin/kişinin yokluğu hala “varken”, buna ilişkin duygunun yokluğunu beklemek, talep etmek…

Oysaki sen orada çok gerçek bir şey yaşıyorsun. Geçmişin, bugünün, acın, sevincin, kederin hepsi o ilişkinin ve bitişinin bir parçası, bunlar artık varlar. Öyle aniden bunlarla ilişkili duyguları kesip atıp, sayfayı çevirip güne bembeyaz başlamayı beklemek ne kadar gerçekçi?

Başlanmaz ki.

Sen başladım zannedersin de sayfadaki gölgeyi gözüne taktığın gözlüğe bağlarsın, ikna edersin kendini bir güzel. Yüzleşmemek için de o gözlüğü çıkaramazsın gözünden. Nereye baksan hep gölgeni de götürürsün beraberinde. Gölgeye ihtiyaç duymayan yerleri de karanlığa boğarsın böylece. Beyaz olacağı varsa da günlerinin, sen göremez olursun o beyazı. Yaşamamak için duygunu, kaçındığın o duygunun gölgesi altında yaşarsın her bir gününü.

Sen ittirdikçe kapından, pencerenden usulca sızar o duygu dünyana. Günlerinin tadı kaçar, şeker katmaya uğraşırsın zihnini uyuşturan uğraşlarla. Biliriz ki şekerin fazlası zarar, görüşünü de bozar. Baktığın hiçbir yeri oldukları halleriyle göremez olursun.

Sen, üzüldüğün her an hayatın elinden kaçtığını öğrendin belli ki birilerinden, bir yerlerden. Unuttun belki de üzülmek de hüzünlenmek de neşelenmek de ağlamak da kahkahalar patlatmak da hayat… Hepsi yaşamak. Onlar var oldukları müddetçe “insana” ulaşıyoruz. Yokluklarını talep ettikçe “insan”dan uzaklaşıyoruz. Mutlu olmaya programlanmış makineler gibi yaşamaya başlıyoruz sonra, mutlu olunmadığında “bozuk bir makine” gibi muamele görmeye başlıyoruz. Bizde bir “sorun” olduğuna inanmaya başlıyoruz ve asıl sorunun üzülecek yerde neşelenmek olduğunu unutuyoruz belki de. Mutluluğun neredeyse “pazarlanabilir” hale geldiği günümüzde bu pazarda ödemeye gönüllü olduğumuzu zannettiğiniz bedellere daha dikkatle bakabilmemiz gerekiyor.

Hayatta dengemizi bulmakta zorlandığımız, hatta büyük sarsıntılar sonucunda dengeyi sağlamak adına neredeyse ellerimizi yere koyacak kadar dağıldığımız zamanlar olabilir. Bu bizi “hatalı”, “kusurlu” ve “yetersiz” bir insan yapmaz, “insan” yapar yalnızca. Yer yer hatalı da olabilen, yetersiz de kalabilen ve bunlara hakkı olan bir “insan” yapar. İhtiyacımız olan şey, dengemizi sarsan şeyi görmezden gelmek, yok saymak değil, bizi tekrar dengeye neyin getirebileceğini araştırmaktır. Dünyanın hızına yetişmek adına, hayatımızdan neleri eksilttik? Kendimizi neyden mahrum bıraktık? Belki de hızlanabilmek adına vazgeçtiğimiz o şeydi, bizi dengede tutan.

  • Grey Twitter Icon
bottom of page