top of page

O'nu Ararken..


O'nu beklemek, "O" sandığın kişiden bir türlü vazgeçememek...

Adam Phillips'in Flört Üzerine isimli kitabında, romantik anlamda kurduğumuz veya kuramadığımız ilişkilerde, 'zamanla' kurduğumuz ilişkinin de oldukça önemli bir yeri olduğu vurgulanıyor. Buradan yola çıkarak, ayrılıklara tahammülsüz ve sürekli bir ilişki arayışında olan kişilerin 'zamanla' kurdukları ilişkinin nasıl olabileceğini düşündüm, düşünmekle kalmayarak birinci tekil kişi bakış açısından yazıya dökmeye çabaladım.

Keyifli okumalar... :)

Hayatım başı ve sonu belli düz bir çizgiyse eğer ben neresindeyim?

Ne kadar zamanım kaldı ve o zamana neler sığdırabilirim?

“O”nu bekliyorum.

Kalan zamanım onunla geçsin istiyorum. Her geleni “o” sanıp, sımsıkı tutunuyorum, daha fazla yalnız yürüyemem. Her ilişki bitimi sonrası sanki başa sarıyorum, hayatımın biten ilişkimle geçen kısmını yok sayıyorum.

"Yine mi tutmadı be" diyorum kendi kendime. Hadi sil baştan...

Yetişmem lazım, yetişmem lazım… Yolun bitimine ne kadar kaldı ki acaba?

Yaşanmamış mı sayıyorum olmayan ilişkilerimin kahramanlarıyla veya yalnız geçirdiğim her bir dakikamı? Hayat mutlak birlikteliğe ulaştıktan sonra mı başlıyor ki? Öyle mi görüyorum, biri olmaksızın, kendime yetemiyor muyum, kendimle geçen hayatı yaşamaktan saymıyor muyum?

Başkasıyla paylaşmaya hazır olduğum, istekli olduğum ne varsa şu an hepsi benimle ama kendime iyi gelebilmek, kendimi kendime tanıtabilmek, 'ben' olduğum için şanslı hissetmek yetmiyor sanırım. Başkası da görsün istiyorum.

Bildiğimi, olduğumu başkasının hayatına dokundurmak, o hayatta da bir “ben” olmak istiyorum, o hayattan da bir onay koparabilmek.

Tanıtmak istiyorum kendimi. Kendimi oldurduğum halimi duyurmak istiyorum birilerine.

Tek başıma kalmak yetmiyor, beni bir tek benim görmem yetmiyor. Varlığımın anlam bulması için birisinin beni dip köşe tanımasını ve onaylamasını istiyorum.

Başkalarına sunmak üzere mi yetiştiriyorum zihnimi, ruhumu, bedeni mi?

Zamanım doluyor ve kendimi tanıttığım herkes bir bir yok oluyor. Boşuna tanışmalar, zamanı tüketmeler. Yine tutmadı. Olduğum kişiyi boşuna harcıyor gibiyim.

Güzelliğim geçici, geçmeden birileri yaşamalı güzelliğimi, şahit olmalı ne kadar güzel olduğuma. Bana dair güzel ve iyi olan her şeyi yakalasın istiyorum hayatımdaki kişinin, o yüzden de hızlı olmalıyım, eksilmeden, bir şeyleri tüketmeden kendimi tanıtmalıyım o kişiye.

En iyi versiyonum çöküşe geçmeden tanışmalıyım onunla.

Gençliğime şahit olmuş kişileri ardımda bırakmak ne kadar da zor. Onlar tanıdılar beni tanıyorlar, biliyorlar.

Bu yolu onunla yürümeliydim dediğim kişilerin gidişlerinin ardında hep kocaman bir soru işareti: Ne zaman, ne zaman? Ne zaman gelecek “o”.

Peki, bunca üzüldüğüm, telaşına kapıldığım sahiden O mu, yoksa O'nu aramakla geçip giden zamanımın yası mı ağır geliyor omuzlarıma?

 

  • Grey Twitter Icon
bottom of page