top of page

Düşünelim Tamam Ama Neyi?

İzolasyon günleri başladığından bu yana Viktor E. Frankl'ın "İnsanın Anlam Arayışı" kitabını en başından tekrar okudum, altını çizdiğim satırların üzerinde daha çok durdum ve daha başka satırların da altını çizdim. Ancak biliyorum ki o satırların altını yalnızca çizmek ve dönüp tekrar okumak yeterli olmayacak. Böylesi yalnızca Viktor Frankl'ın anlattıklarını, okuyup geçmek ve belki de biraz olsun anlamaya çalışmak olurdu. Oysa ben anlamaktan öte anladıklarımın kendi hayatımdaki yansımalarını bulmak ve anladıklarımı içselleştirmek istiyorum. Bunu yaparken yazdıklarımın da birçoğumuzun hayatındaki ortak noktalara temas edebileceğini düşünüyorum.

Altını çizdiğim paragraflardan biriyle başlıyorum öyleyse:

"Tutuklunun ruhsal tepkilerinin ikinci evresinde ortaya çıkan semptomlar, duygu yitimi (apati), yani kişinin hissetmeyi göze alamadığı coşku ve duygularını köreltmesiydi; bu da sonunda tutukluyu, her gün ve her saat karşı karşıya olduğu dayağa karşı duyarsızlaştırıyordu. Bu duyarsızlık yoluyla tutuklu, kendini kısa zamanda çok gerekli ve koruyucu bir kabukla kaplıyordu."

Ben, kendimi fiziksel bir şiddetin acısından korumak adına duyarsızlaştırmak zorunda kalmadım hiç, apati halini deneyimlemedim de, ancak bunun paraleline denk düşecek bir şeyler yaşadığımı düşünüyorum.

Hayatın beni sürüklediğini sandığım aslında bizzat benim seçtiğim yüksek tempo durmama, nefes almama, hissettiklerimin ayırdına varmama, ihtiyacım olanı dinlememe, dışarıdan mantıklı olduğu söylenenle asıl isteğimin farklı olabileceğini görmeme engel olmuş bu zamana kadar.

Sanki hayatın içinde bir yarışa dahil olmuşum da, bu kendimi ve neye ihtiyacım olduğunu dinleme hali, kaybetmeme neden olacakmış gibi hissetmişim hep. Yavaşlamama kimse tahammül edemeyecekmiş, hızımı korumazsam eğer muhakkak bir şeyleri kaçıracakmışım ve hayat elimden uçup gidecek ben yakalayamayacakmışım gibi...

Böyle olunca da acı çekmemek adına duygularımı yitirmeye benzer bir şekilde, ben de bitmeyen maratondaki yerimi kaybetmemek adına, beni yavaşlatacağını düşündüğüm duygu ve düşüncelerime adeta bir "Dur" demişim.

"Dur, şimdi sırası değil, eğer şimdi aklıma hücum edersen yavaşlatırsın beni, beklentilere karşılık veremez hale gelirim, o yüzden şimdi dinleyemem kendimden ne beklediğimi, neye ihtiyaç hissettiğimi."

Onca zaman durdum, bakmadım hiç ne istediğime, ne hissettiğime, dinlemedim ihtiyacımı. Şimdi bir virüs çıktı ve benim "aman sıramı kaybetmemeliyim" dediğim maratonu durdurdu ve bana "sen geç biraz, evinde dinlen" dedi.

Kapıyı çalan ilk misafirler belli... Buyurun içeri;

Bunca zaman bastırdığım türlü çeşit duygular

Hoş geldiniz kaygılarım, korkularım

Merhaba arafta kalmama sebep yapamadığım seçimlerim, ertelediğim kararlarım, yüzleşmekten korktuğum yanlış tercihlerim,

Bunca zaman yüzleşemediğim için, bu yanlış kararın ardından attığım yüzlerce adımım, hoş geldiniz...

Artık bolca zamanım var sizleri kabul etmek için.

Geç olsun güç olmasın derdim ancak güç de oldu sizi bu dört duvar arasında karşılamak :)

Hadi o zaman aslında memnun olmadığım ancak "böyle gelmiş böyle gider" dediklerimden başlayalım düşünmeye.. :)

 

  • Grey Twitter Icon
bottom of page