top of page

Merdiveni Yanlış Duvara Dayamak


Belli bir alanda yakaladığımız başarı, o alanda iyi olmayı kendimiz seçmediysek ve kendi adımlarımızla yükselmediysek, bize mutluluk getirmeyebilir.

Kariyer yolculuğuna ilişkin çok sevdiğim bir benzetme var: “… Son sürat tırmanıp en tepesine ulaştığımda, fark ettim ki merdiveni yanlış duvara dayamışım, yanlış bir yüksekliğe tırmanmışım…”

Başarılı bir kariyerden anladığımız şey çoğu zaman üst düzey kademelere tırmanmak, yükselmek, yükselmek, yükselmek…

Herkesin dilinde geleceğin meslekleri, en çok para getiren işler, en çok rağbet gören meslekler, en prestijli roller ve belli bir alanda en iyisi olabilmek için gereken beceriler… Ancak kimse durup da bu herkesçe “değeri ortaya konulmuş” meslek alanının kendisine uygun olup olmadığını sorgulamıyor ne yazık ki.

Bu üniversite tercihlerinde de, üniversite süresince ve sonrasında yapılan kariyer planlarında da geçerliğini sürdüren bir yanılsama. Özellikle toplulukçu bir kültür olmamızın getirisi olarak, sürekli birilerinin bizim için neyin daha iyi olduğunu bize söylemesine ihtiyaç duyuyoruz. Kendi kararlarımızı vermeye, kendi seçimlerimizle yol almaya cesaret edemiyoruz, hayatımızın sorumluluğunu yüklenmekten kaçınıyoruz, yaptığımız hataların sonucunda okların bize dönmesinden korkuyoruz.

Birileri bize, yükselebileceğimiz bir alanı işaret ediyor ve biz hiç sorgulamadan o alana yöneliyoruz. Sonrası ise bitmek bilmeyen bir koşuşturmaca hali.

Takdir topladıkça, başarılı olduğumuz birileri tarafından kabul edildikçe artık bulunduğumuz konum, geri dönüşü olmayan bir yola dönüşüyor. Bu dakikadan sonra yaptığımız kariyer tercihinin doğru veya yanlış olduğunu sorgulamaya da cesaret edemiyoruz çünkü yanlış bir karar vermiş olma ihtimali bizi dehşete düşürüyor. Başarılı olmak adına yaptığımız maddi ve manevi yatırımlar zihnimizde canlanıyor, buna bir de, çıktığımız yükseklikten inme kararımız karşısında çevremizdeki insanların verecekleri olası tepkiler ekleniyor ve biz sorgulamadan, artık konfor alanı haline gelmiş mesleğimizde son sürat yükselmeye devam ediyoruz.

Henüz spontane isteklerimiz doğrultusunda hareket edebildiğimiz zamanlara, çocukluğumuza bir dönecek olursak, ulaştığımız bir başarı sonrasındaki sevincimizin ne kadar da coşkulu olduğunu hatırlayabiliriz.

Yetişkin zamanlarda aldığımız başarılar sonrasındaki sevinçlerimiz, çocukluğumuzun yanında fazlasıyla sönük kalmıyor mı?

Mesela ben kendi çocukluğuma gittiğimde, yüksek atlama branşında aldığım ilk madalyamı gün boyu boynumdan çıkarmadığımı hatırlıyorum, kazandığım madalyaları büyük bir hevesle duvarıma astığımı…

Ancak büyüdükçe hedefimiz artık bu coşku olmaktan çıkıyor ve ulaştığımız noktayı bir araç olarak görmeye başlıyoruz. “Bunu başarırsam benim ne işime yarayacak?” sorusunun peşine düşüyoruz, dolayısıyla o saf sevinç halimiz de ortadan kayboluyor.

İsteyip istemediğimize bakmıyoruz, yükselip yükselmeyeceğimize bakıyoruz.

Artık hayal kurmuyoruz, ulaşılabilir olanı tespit etmekle yetiniyoruz.

Ulaştığımız yükseklikte çıkıp da bir gökyüzüne bakmak yerine, kapalı kapılar ardında kimin belirlediğini bilmediğimiz ve dur durak bilmeden yükselen standartlara ulaşmak adına gece gündüz çalışmaya devam ediyoruz.

 

  • Grey Twitter Icon
bottom of page