İş Hayatında Yetersiz Öz Disiplin

Nedir bu yetersiz öz disiplin?
Eğer,
Mecburiyetlere katlanmakta zorlanıyorsak,
Mevcut kuralların bizim için geçerli olmadığına inanıyorsak,
Kendimizi çevremizdeki diğer insanlardan daha ayrıcalıklı hissediyorsak,
Yapmamız gereken işler ne kadar çoksa, o gün yataktan çıkmak bir o kadar zor geliyorsa,
Sonsuz bir erteleme döngüsü içerisinde sıkışıp kaldıysak,
Kurallara uymak ve bir işi bitirmeye dair dışarıdan gelen bir zorunluluk, bize özgürlüğümüzün kısıtlandığını hissettiriyorsa,
Uzun vadeli amaçlarımız için kısa vadeli hazlarımızdan ödün veremiyorsak,
Yapmamız gereken işleri tamamlamamak adına kendimize türlü gerekçeler buluyorsak...
Öz disiplin sağlama konusunda biraz yetersiz kaldığımız söylenebilir.
Peki, yetersiz öz disiplinin kaynağı neler olabilir?
Gerekli sınırları koyamayan ebeveyn
Eğer, çocukluk dönemimizde ebeveynimiz, bir takım sebeplerle bizler için uygun sınırlar çizemediyse ve her istediğimizi, istediğimiz anda elde etmeye alıştıysak, yetişkin birer birey olduğumuzda da bu alışkanlığımızı devam ettirmemiz olasıdır.
Yüksek ihtimalle mecburiyetler ve kısıtlamalar, bize hayatın neşesini tamamen yok eden ve özgürlüğümüzü elimizden alan etkenler gibi görünecektir.
Fazla sınır koyan ebeveyn
Eğer, çocukluk dönemimizde ebeveynimiz her şeyin kuralına uygun yapılması konusunda oldukça katıysa ve bir takım sebeplerle hareketlerimizi kısıtladıysa, yetişkinlik hayatımızda bu kısıtlamaların acısını çıkarma eğiliminde olabiliriz.
Yüksek ihtimalle en ufak bir engellenme, kendimizi özgürlüğü elinden elinden alınmış bir çocuk gibi hissetmemize sebep olacaktır. İçimizde bir türlü susturamadığımız beklentili bir ebeveyn vardır ve biz sürekli o sesin aksine gitme ihtiyacı hissediyoruzdur.
Yalnızlığın, reddedilmenin veya engellenmenin acısını telafi etme çabası
İşleri erteleme ve her şeyi kendi istediğimiz zamanda yapma alışkanlığı, bir çeşit kendimizi avutma biçimi de olabilmektedir. Eğer çocukluktan getirdiğimiz bir yalnızlık ve reddedilmişlik duygumuz söz konusuysa, bu olumsuz duyguları dürtüsel davranışlarla telafi etme yoluna gidebiliriz.
Mükemmeliyetçilik
Eğer, çok yüksek standartlarımız varsa ve yaptığımız her işin mükemmel olması gerektiğini düşünüyorsak, mükemmeli yakalayamama korkusuyla o işe hiç başlamayabilir ve bunu da sanki kurallara karşı bir tavrımız varmış gibi sunabiliriz.
Bunun bir diğer versiyonu da o işi, potansiyelimizi değerlendirecek şekilde yapmaktan kaçınma şeklindedir. Çünkü eğer elimizden geleni yaparsak ve o iş mükemmele ulaşmazsa, bu bizim için yetersiz olduğumuz anlamına gelir ve içten içe hissettiğimiz eksiklik duygumuzla yüzleşmeyi istemeyiz. Bunun yerine bilinçli bir ihmalkarlıkla, o işin başarısızlığına dair gözle görülür gerekçeler sunarız.
Yetersiz öz disiplin günlük hayatımızda kendisini nasıl gösterir?
Eğer, kendi üzerimizde yeterli bir denetim sağlayamıyorsak, bunun beraberinde vasat olmaya dair de bir korku geliştirebiliriz.
Çünkü eğer vasat olursak, herkesin uymakla yükümlü olduğu kurallara bizim de uymamız gerekir. O kurallardan muaf olabilmek için ayrıcalıklı ve daha üstün konumda olma ihtiyacı hissederiz.
Herhangi bir başarısızlık anında veya kendimizi değersiz hissettiğimiz dönemlerde, öz denetimimizi daha çok kaybederiz. Çünkü derinlerde hissettiğimiz kusurluluk hissinden dolayı ayrıcalıklı olmaya ihtiyaç duymuş ve bu ayrıcalığı, her türlü mecburiyeti yadsıyarak sağlamışızdır.
Bu durumda, öz değerimiz sarsıldığı anda kendimizi toparlayabilmek için sağlıklı kaynaklara ulaşmamız oldukça zordur. İyi hissetmek için bizim bildiğimiz en iyi yöntem, kendimizi avutmaktadır.
Yapmakla yükümlü olduğumuz işlere dair abartı olumsuz duygular yaşayabiliriz.
Örneğin, sabah uyandığımızda o gün içerisinde yapmamız gereken yalnızca tek bir iş varsa bile, o güne dair bütün özgürlüğümüz elimizden alınmış gibi hissedebiliriz. O işin iptal edilmesi bizi oldukça mutlu edebilir ve yapmamız gereken hiçbir işin olmaması durumunda, o günü sanki çok daha iyi değerlendirecekmişiz yanılsamasına kapılabiliriz.
Denetim sağlamakta zorlandığımız alanlar çoğunlukla uzun vadeli amaçlarımıza hizmet edenlerdir. Örneğin lisansüstü eğitimimiz bitirmek yerine her daim sosyalleşmeyi tercih edebiliriz ya da bir kaç ay düzenli bir diyetle istediğimiz forma ulaşmak yerine her istediğimizi istediğimiz anda yemeyi tercih edebiliriz.
Bir çeşit erteleme döngüsüne girmişizdir. Bu durum aslında, uzun vadede hedeflediğimiz noktalara ulaşıp ulaşamayacağımızın bir garantisinin olmamasından da kaynaklanabilir. Lisansüstü tezimiz hiçbir zaman kabul edilmeyebilir veya istediğimiz kiloya ne yaparsak yapalım inemeyebiliriz, öyleyse kısa vadede alabileceğimiz hazlarımızdan feragat etmemeliyiz (!)
Yapmamız gereken işleri yapmamak için türlü bahaneler uydurabiliriz ve bu bahanelerin oldukça haklı gerekçeler olduğuna gerçekten inanabiliriz.
Aslında bir çeşit kendi kendimizi sabote etme durumumuz söz konusudur.
Eğer, çalışıyorsak pasif agresif bir şekilde işe geç gidebilir, verilen işleri zamanında teslim etmeyebiliriz. Öğrenciysek ödevlerimizi yapmayı unutabilir (!), sınavlara çalışma konusunda direnç gösterebiliriz.
Bu şekilde işleri erteleyerek ya da istediğimiz şeyi istediğimiz anda yaparak, kendimizi özgür kıldığımızı düşünürüz.
Hayata ya hep ya hiç mantığında yaklaşırız. Eğer yapmamız gereken tek bir iş bile varsa özgür değilizdir.
Bizi tatmin edebilecek bir özgürlük hissi için hiçbir işimizin, mecburiyetimizin olmaması gerekir.
Eğer, yeterli öz disiplin oluşturamadıysak, yüksek ihtimalle zorunluluklarımızı olduklarından çok daha büyük görme eğiliminde oluruz.
Aslında ne çok fazla zamanımızı ne de çok fazla enerjimizi alacak bir işi çok fazla dillendiririz ve nefes almak için bile zamanımızın olmadığı şeklinde ifadeler kullanabiliriz.
Peki, kendi üzerimizde daha iyi denetim sağlamak için ne gibi adımlar atabiliriz?
Öncelikle, kısa vadede bize haz sağlayan durumların, uzun vadede çoğunlukla, bizi çok daha yoğun sorumluluklarla baş başa bırakabileceğine yönelik bir farkındalık geliştirebiliriz.
Kısa vadeli hazlarımızın bizi yalnızca o anlık özgür hissettirdiğini, daha uzun süreli bir özgürlük için, uzun vadeli hedeflerimize doğru sabırla ilerlememizin daha doğru bir seçenek olduğunu kendimize hatırlatabiliriz.
Mecburiyetlere yüklediğimiz anlamı inceleyebiliriz.
Kurallardan ve zorunluluklardan neden bu derece korkuyoruz?
Güne başlarken zihnimizde canlanan yapılacaklar listesi bize ne hissettiriyor?
Belki de asıl korktuğumuz, o listeyi mükemmel bir şekilde tamamlayamamaktır ve bu yüzden hiç başlamamayı tercih ediyoruzdur ya da o işin başarısızlığına dair gözle görülür gerekçeler yaratmak bizi rahatlatıyordur?
Çünkü o zaman "elinden geleni yaptığı halde başarısız olan yetersiz bir kişi (!)" olarak görülmeyiz.
Zorunluluklarımıza rağmen, gün içerisinde kendimizi özgür hissettiğimiz, yalnızca bize ait olan anlara ilişkin farkındalığımızı artırabiliriz.
Belki de sandığımızdan daha çok boş zamanımız vardır ve biz, kısıtlı zamanlarımızdan yakınma telaşı içerisinde, o zamanları gerçekten istediğimiz şekilde değerlendiremiyoruzdur. Hatta böylesi zamanları "asla özgür kalamıyorum" inancımızı doğrulamak adına değerlendirmiyor bile olabiliriz.
Özgürlük ve zorunluluk kavramlarına ilişkin zihnimizdeki dengeyi inceleyebiliriz.
Hayatı, "zaman zaman ufak tefek özgürlükler yaşadığımız, zorunluluklarla dolu bir ortam" olarak değil de, "zorunlulukların da bulunduğu ve hatta sorumluluklarla renklendirdiğimiz özgür bir ortam" olarak tanımlamayı deneyebiliriz... :)
Bir sonraki yazı "Kendimizi Cezalandırma Eğilimi"